15 Ekim 2008 Çarşamba

Kampanya.org.tr

Bir önceki yazıyı yazarken ve link arayışı içinde internette sörf yaparken eksisozluk’un logosunun kendi kendini sansürlediğini fark ederek hemen faremle üstüne gittim. Konuya şahane oturan bir söz çıktı: “Bir insanın bildiğini zannettiği bir şeyi öğrenmesi imkansızdır.” Tıklayınca Kampanya.org.tr’nin büyük başlığını (banner’ını) gördüm. Tıkladım.

Okudum, kampanyayı desteklemeye karar verdim. Siz sevgili okuyucuma da eyleme geçmenizi öneriyor, hassasiyetiniz için teşekkür ediyorum.

 

12 Ekim 2008 Pazar

Ve açılış sayfam artık Google Reader

Son zamanlarda içinde bulunduğum açılış sayfası karmaşası an itibarıyla çözüme ulaşmış bulunuyor!

Nedir efendim "açılış sayfası karmaşası"?
Belli bir tecrübeye sahip internet kullanıcılarının tahmin ettiği üzere, varsayılan internet tarayacınızı (ki bu benim için pek sevdiğim Mozilla Firefox 3 demek, her ne kadar çoğunluk Microsoft'un zoruyla Internet Explorer kullanıyor olsa da) açtığınız zaman karşınıza çıkan "açılış sayfası"nın ne olacağına karar verememe sendromudur. Uzun yıllar bu amaçla boş bir sayfa kullandıktan sonra, tercihimi bu sayfanın objektif bir gazetenin web sitesi olması yönünde değiştirdim. Bu karardan sonra "Türkiye'nin Açılış Sayfası" Hürriyet'in benim açılış sayfam olma şansı kalmadı tabii ki. Edindiğim bilgilere göre, (tersini de iddia edenler olmakla birlikte) nispeten elimizde kalan en objektif gazete olan Akşam Gazetesi'nin sayfasını açılış sayfası olarak kullanmaya başladım. Uzun süre beni bu konuda motive eden temel nokta, Serdar Turgut'un burada yazması idi. Ama üzgünüm, artık eksiler artıları geçmeye başladı. Nedense son zamanlarda haberler yeterince dolu gelmedi. Diğer tarafta uzun zamandır beni rahatsız eden site tasarımı... Son olarak Cumhuriyet Gazetesi'nin artık internette haber yayınlayan bir web sitesi olduğunu öğrenince, "Artık değiştirmenin zamanı geldi" diyerek açılış sayfamı (tarafsız olmadığını bilmeme rağmen) Cumhuriyet'in sayfası ile değiştirdim.
(Aslında genel olarak siyasi görüşüm Cumhuriyet Gazetesi'ninkine yakın olsa da, Richard Carleson'ın Ufak Şeyleri Dert Etmeyin'de bahsettiği gibi, her zaman kendi görüşümüze yakın yayınları okursak anlama kapasitemizi çok sınırlayacağımıza inanıyorum. Bu yüzden Zaman Gazetesi'ni de del.icio.us üzerindeki yer imlerime ekledim, onu da okuyacağım zaman zaman, dengelensin diye ;) [Bu arada del.icio.us'un Firefox 3 toolbar'ına her iki haftada bir login olmak gerekmesi ve abidik gubidik şifreler gerektirmesi sebebiyle gıcık olduğum için az önce digg.com üyesi oldum. Sanırım artık daha çok onu kullanacağım, beni oradan da takip edebilirsiniz.] )

Sonra Cumhuriyet Gazetesi'nin açılış sayfam olduğu günlerin tadını çıkarmaya başladım. Ama bu çok uzun sürmedi :) Çünkü o sevimli RSS ikonuyla, yani
ile karşılaştım. Bu da bana sitedeki içeriği Google Reader ile takip edebileceğimin sinyalini veriyordu. Ben de o an kararımı verdim ve açılış sayfası karmaşası son bulmuş oldu! Google Reader'ı açılış sayfam yaparak sadece Cumhuriyet'i okuyabilmek ile kalmayacak, aynı zamanda takip ettiğim RSS desteği olan diğer siteleri (arkadaşlarımın blogları dahil!) aynı sayfa içinde görebilecektim. Şahane!

Ve bir Google ürünü, hayatımıza bir çözüm daha sunmuş oldu!

11 Ekim 2008 Cumartesi

Kendi bulaşığını yıkamanın verdiği ilginç mutluluk

Kanada'ya geldiğimden beri bazı konularda inanılmaz disiplinli bir insan oldum. Örneğin evde yemek yediğim her zaman (ki İstanbul'daki yaşamımın tersine burada çoğunluğu oluşturuyor), ürettiğim bulaşığı anında yıkıyorum. Başlarda biraz zorlandım ama şu an süper bir alışkanlık olduğunu düşünüyorum.

Kulağa biraz tuhaf gelebilir ama bulaşık yıkamak enteresan bir mutluluk veriyor bana. Yani hayır, en zevk aldığım şeyler arasında değil tabii ki bulaşık yıkamak :) Ama kendi oluşturduğum kirli tabak, bardak ve bilimum çatal türevi bıdı bıdıları yıkayınca bir temizlik duygusu hissediyorum. Hani dişlerinizi fırçalayınca hissedersiniz ya, onun gibi :) Arkanızda kirli bir masa veya kirli tabaklar bırakmayarak, aynı zamanda ev arkadaşınıza da saygılı davranmış oluyorsunuz.

Güzel bir şey ya bi de böyle süngerle, köpük köpük :)

10 Ekim 2008 Cuma

Hep yazmak isteyip 40 yılda 1 yazmak

Biliyor musunuz? Başka bir ülkede yaşamaya başlayınca insan, nedense her farklı gördüğü şeyi anlatmak istiyor. "Keşke yanımda sevgili arkadaşım ... ya da ailemden ... olsa" diyor. Sonra aklınıza farklı fikirler, düşünceler de geliyor; yaşadığınız ülke ile kendi ülkenizi karşılaştırdıkça. Onları da paylaşmak istiyorsunuz.

Eğer bu farklı ülkeye gelmeden hemen önce internet günlüğü yazmaya başladıysanız, bunların hepsi kafanızda "blog postları" biçiminde şekilleniyor. O an imkanınız olsa, hemen klavyeye sarılıp (artık kağıt-kaleme sarılmıyoruz) şahane bir ileti göndereceksiniz dünyaya. Ama işin kötüsü bu düşünme zamanları genelde dışarıdayken, otobüsteyken vs. oluyor. Sonra işe varıyorsunuz, iş var yapacak (olmasa da ofiste açıp blog yazmak biraz garip kaçabilir :) ). Eve varıyorsunuz, yorgunsunuz, bir de ev işleri vs. (burda bulaşık makinem ve haftalıkçı Havva Abla'm olmadığını söylemiş miydim? :) ) var.

Yani, ciddi söylüyorum, yazmayı düşündüğüm her şeyi yazsam, burdakinin en az 20-30 katı içerikle doldururum burayı! Özellikle geçtiğimiz kısa Türkiye ziyaretimde ailemden birçok kişinin ara sıra yazdığım bu sanal alanımı takip ettiğini öğrendikten sonra, inanın bana her şeyi blog yazısı olarak düşünüyorum (İngilizcesi: I'm thinking in terms of blog posts :) ). Bugün markete ekmek almaya gittiğimde onlarca blog yazısı ürettim kafamda, cidden!

Neyse, anlaşılan bu da bir alışkanlık. Hayatta ulaşmak istediğimiz şeyler için alışkanlıklarımızı değiştirmemiz gerekiyorsa, "alışana kadar" mücadaleyi sürdüreceğiz :) Özellikle ulaşmak istediklerimiz arasında sevdiklerimizle iletişim halinde olmak da varsa!
--
Alışkanlık demişken, Ingilizce bilenlerimiz icin: www.stephencovey.com
(Söylemeden yapamazdım :) )

7 Ekim 2008 Salı

Ben ve valizim eve vardık

Merhaba herkese :)

Dün öğlen (Kanada saatiyle 11:00 suları) Ottawa'ya sağ salim vardım. İşime gittim. Meksikalı arkadaşım Fabian da vardı buraya, onu da gördüm.
Ancak tabii ki maceralı yolculuğum sırasında (bkz: bir önceki ileti) valizim bana yetişememişti (Frankfurt havaalanında benim kadar hızlı koşamamış anlaşılan). Dolayısı ile Ottawa'ya vardığımda bir kayıp bagaj formu doldurmuştum dün. Bugün akşam benimle iletişime geçtiler ve az önce de evime bıraktılar valizimi sağolsunlar :)

Sonuç: Her şey yolunda ;)

6 Ekim 2008 Pazartesi

Kanada'ya Gelis Hikayem Vol.2 - Boston'dan canli yayin!

Ilginc, degil mi?

Huzurlarinizda Yunus Tasliel, macerali bir Kanada'ya gelis hikayesi ile daha karsinizda! Ama oraya gelmeden biraz background bilgisi verelim (Kanada'ya donmeden once Kanada'dan ayrilmis olmam gerekiyor, degil mi? )
Efendim ben gectigimiz hafta sonu bir cilginlik yaptim. AIESEC Kanada Genel Merkezi'nin benim ucak biletimi karsilamak uzere bana verdigi bursu, Adana'da ablamin nisanina katilmak icin kullanma karari aldim. Ayri bir macerali surecten sonra (bu kismi aileme sorabilirsiniz, onlar da online olarak surekli benimle beraber idiler. E 2 gun icinde ucuz Kanada-Turkiye gidis gelis bileti bulmak/almak kolay degil :) ) Eylul ayinin son Pazar sabahi erkenden biletlerimi alabildim, 30 Eylul Sali aksami ise coktan yoldaydim bile. Turkiye'de harika bir 3 gece - 4 gunden ve aileyle gecirilen sahane eglenceli ve bir o kadar da duygusal (insanin ablasinin istenmesine gelinmesi, hemen ardindan soz kesilmesi ve ertesi gun nisan yapilmasi fazlasiyla siradisi bir durum benim icin -anlatilmaz yasanir tadinda diyorum, baska bir sey diyemiyorum) zamanlardan sonra, yeniden dustum yollara. Bu gonderi de yol hikayemi anlatacak kisaca.
(Bu noktada bu gezi sirasinda ailemin bir cok uyesinin benim tahmin ettigimden daha siki bir "Bir'e Sifir'a Burundum, Yunus Oldum Gorundum" takipcisi oldugunu ogrenmemin de bu yaziyi su an yaziyor olmamda etkisi oldugunu belirtmeliyim. Annem sevdigim bir yemek yaptigi zaman bana "Sevdin mi oglum? Sen ye ben hep yaparim!" derdi. Bende de ayni duygu olustu simdi: "Begendiniz mi yazilari? Siz okuyun ben hep yazarim!" :) )

Efendim 5 Ekim Pazar sabahin korunde babam ve sevgili MK beni arabayla Adana havaalanina biraktilar. Dogal olarak duygusal gecen bir ayrilik sahnesinden sonra bekleme salonuna gectim. Ucak Istanbul'a zamaninda vardi, bu da Ataturk Havaalani'na geldigimde bir sonraki ucagima daha 4 saat kadar zaman olmasi anlamina geliyordu. Onceki gece hic uyumadigim icin (lafin gelisi degil, gercekten) sectim kendime bir sandalye, uzattim ayaklarimi itmeli bagaj arabasinda bekleyen valizimin ustune, kucuk ama guzel bir havaalani uykusu cektim oracikta. Sonra zaman geldi, check-in, pasaport kontrolu derken ucagimiza bindik. Ucakta oturdugum yerde arkamda Turkce konusan genclerden birinin benim gibi Kanada'da yasadigini ve Toronto'ya ucacagini ogrendim. Kafayi cevirip az muhabbet ettim kendisiyle, farkli bir sehirde yasadigini ogrendim arkadasin... Iyi dedim Kanada'da yasayan bir Turk'le daha tanistim... Simdi buraya kadar her sey normal.

Bu arada benim rotam: Adana -> Istanbul -> Frankfurt -> Toronto -> Ottawa seklinde. Bir gun icin pek kisa sayilmaz yani ama n'apalim, buldugumuz bilet boleydi :) Son 2 aktarma arasinda da 1 saat var. Ben Frankfurt'ta aktarma yapma isinin kolay oldugunu bildigim icin cok dert etmiyorum.. Neyse:

Istanbul'da resmen kar yagiyordu bu sabah sevgili dostlar... Bu yuzden biraz da gec binmistik ucaga ama korkulacak bir sey yok gibi idi. Sonra ucak 1 saat gec kalkinca durumun ciddiyetini anladik. Frankfurt'a geldigimizde bizim ucusun kalkis saati gelmisti! Ucakta butun transferlerle ilgili anons yapildi, bizim Toronto aktarmasi haric! Transit binasindan iceri girdigimizde bizim ucusun orada olmadigini gorduk, yani ucak bizim beklentilerimizin aksine bizi beklememiz ve Toronto'ya kanat acmisti bile. Gidip Lufthansa insanlarina sorduk, "Evet sizin ucak kacti.. Yapacak bir sey yok, Frankfurt'ta bir gece kalacaksiniz. Oteliniz ve yemekleriniz karsilanacak, gerekli ayarlamalari yaptik bile" dediler. Iyi dedik, otelimize gitmek icin soyledikleri yolu takip ettik, iki Kanada yolcusu Turk. Tabii yolda karsimiza bir porsiyon Pasaport Kontrolu cikti. Elinde Schengen Vizesi olmayan adami, birak oteli, ulkeye alirlar mi?
Aynen geri donduk. Birkac Lufthansa'ciyla daha konusunca durumumuz belli oldu: Geceyi transit alanindaki sandalyelerde gecirecektik... Tam bu durumun kritigini yapiyorduk ki, en son konusmakta oldugumuz biletci amca "ABD Vizeniz var mi?" diye sordu. Ben de "benim var" dedim. "Yarim saat sonra Boston'a bir ucus var" dedi. Bakti, yer vardi. Kanada ucusu ertesi gundu Boston'dan, Frankfurt'ta oldugu gibi. "Simdi karar vermen gerekiyor" dedi, "gidiyor musun, kaliyor musun?"
Boston ile ilgili hicbir fikrim yoktu. Orada bana kalacak yer bulup bulmayacaklarini da bilmiyordum ve o an sormak aklima gelmedi. Frankfurt'ta kalsam kaybedecek bir seyim yoktu, sadece biraz rahatsiz bir gece gecirecektim.. Ama Boston'da kuzenim Beste'nin arkadaslari oldugunu biliyordum. Eger bir yolunu bulup onlara ulasabilirsem, geceyi havaalani yerine onlarda atlatabilirdim...

Elimde amcanin verdigi biletten bozma el yazisiyla hazirlanmis kagit ve pasaportumla Frankfurt Havaalani'ni depar atarak gecerken, Harvard School of Public Health'te calisan en buyuk kuzenim Cem Abi'nin de esiyle birlikte Boston'da yasadigi aklima geldi! Sahane, hic bir seye ihtiyacim yoktu o zaman! Ona ulassam tamamdi.. Ama onun icin de internet bulmak lazim! Of, neden laptop'imi yanima almadim ki?..

Neyse en sonunda ucaga yetistim. Ucaga giren son kisiydim. Ben yerime oturdum, ayni anda yukardan "Boarding complete" uyarisini duydum! Ucak, bir onceki sefer oldugu gibi, tamamen doluydu. Daha sonra yanimdaki yolcuyla konusurken ogrendim ki, tamamen dolu olmanin otesinde "overbook" yapilmis, yani bazi koltuklar birden fazla kisiye satilmis ve bu yuzden bazi yolculara gidip "size su kadar para vericez yarinki ucakla giderseniz" demis Lufthansa :) Neyse efendim, bir sonraki durak malum: ABD'nin ogrenci sehri (!) Boston.

Ucaktan indik, dunya kadar guvenlik kontrolu (ABD'ye hos geldiniz) vs... Ciktim. Kalakaldim. Tanimam etmem bir yerdeyim... Cem Abi'ye nasil ulasacagim?.. Neyse, dedim, ilk once bir Lufthansa yetkilisi bulmaya calisayim... Orada otel ayarladiklarina gore belki burada da ayarlarlar...

Gercekten de oyle oldu! Ailenizin sansli uyesi Yunus gene dort ayak ustune dustu ve kendisini Boston Logan Havaalani'nin dibindeki Hilton'da buldu! Hem de aksam yemegi ve kahvaltimi da karsiliyorlar! :) Oooh :)

Iste boyle sevgili dostlar. Allah'tan burada ucretsiz (parayla degil sirayla calisan) bir internet de buldum, bu yuzden olayin heyecani dagilmadan yasadiklarimi sizinle paylasabildim. Daha detayli yazmak istiyordum ama artik fazlasi da sikabilir :) O yuzden musaadenizle simdi patronuma durumu anlatan bir mail yazayim (eyvah yukarida yazdiklarimi simdi bir de Ingilazca mi yazacagim bastan??? Saka saka, biliyorum daha ozet yazmayi :) ).

Hem daha az once yedigim buraya ozel Connoley's Pub Special Shephard's Pie'i sindirmem lazim dostlar, kusuruma bakmayin. E adamlar o kadar ugrasmis, biftek parcalarini kasarli patates puresi ve sebzeler esliginde firinlamislar, dunya mutfagina yeni lezzetler katmislar... Biz de hakkini verelim, degil mi canim? :P