6 Mart 2009 Cuma

Making Web 2.0 work in increasing the effectiveness of organizations

McKinsey Quarterly published another article on Web 2.0 this month. It is called Six ways to make Web 2.0 work. Not surprisingly, it's focused on businesses.

On the 4th bullet point, there is a recommendation that I find quite useful:

"Appeal to the participants' egos and needs—not just their wallets:

... a professional-services firm tried to use steady management pressure to get individuals to post on wikis. Participation increased when managers doled out frequent feedback but never reached self-sustaining levels"

I remember trying the same method (and facing the same challange) while I was working as a VP in AIESEC in Turkey Member (or, National) Committee in the Spring of 2008. We aimed to adapt wikis as the main instrument for knowledge management transition between Executive Boards that change each year. I was calling and sending e-mails to responsible people in Local Committees and reminding them to update their wikis, when they fail to do so by the deadline. Apparently, that was not the most effective management technique.

Let's read on:

"A more effective approach plays to the Web's ethos and the participants' desire for recognition: bolstering the reputation of participants in relevant communities, rewarding enthusiasm, or acknowledging the quality and usefulness of contributions."

I experienced this when I was working for the global virtual support team of Talent Management Unit 07/08. Since the team had to work virtually throughout the year, wikis and forums were our main channels of communication, rather than e-mails. And the thing that motivated me the most was our chair's recognition of good work. And for me, that didn't even have to be public, a private e-mail or an IM chat about my performance and some feedback (either positive or negative) was mostly enough.

I support the idea that a combination of both leadership and management will be even more required in organizations in the era of Web 2.0.

2 Mart 2009 Pazartesi

Basitlik İhtiyacı

Şu lafı duymaktan size de gına geldi mi?

"Gittikçe karmaşıklaşan dünya"

Ne yazık ki bu cümleden bize gına gelmiş olması, onun gerçekliğini azaltmıyor. Peter Senge'nin dediği gibi, hayatı düz bir çizgi üzerinde birbirine "sebep-sonuç ilişkileri" ile bağlı bir olaylar dizisi olarak görmek için artık çok geç. Gerçekten karmaşık bir dünyada yaşıyoruz ve bu da olayları karmaşık "sistem düşünceleri" çerçevesinde değelendirmemizi gerektiriyor. Ama en önemlisi, bu düşünceleri somutlaştırdığımızda, yani onları birisiyle paylaştığımızda, bir plana çevirdiğimizde ya da eyleme dönüştürdüğümüzde, yeniden basitleştirmesini bilmek.

"İşleri Sadeleştirme" konusunda en mükemmel örnek olmadığımı kabul ediyorum. (Yukarıdaki paragraf dahi yeterince "karışık" :) ) Evet, kendimi geliştirmeye çalıştığım alanlardan biri de bu. Neyse, konu ben değilim.

Söyleyeceğim şuydu: Dünya karmaşıklaştıkça, bizim için "basitlik ihtiyacı" da bir o kadar önem kazanıyor.

İnternete bu basitlik ihtiyacına karşı verilmiş çok güzel cevaplar var:

  1. Google'ın her türlü ürününe bakın. Hepsinin temel özellikleri: Sade tasarım, basit kullanım, etkili sonuçlar.
  2. Commoncraft Show – izlemesi en eğlenceli öğretici videoları yapan, iki kişiden oluşan (karı-koca :) ), süper bir şirket.
  3. Son birkaç gündür sosyal medyada çok poplülerleşen ve daha da popülerleşecek gibi görünen, Küresel Krizi basit bir ve görsel bir dille anlatan The Crisis of Credit Visualized videosu. Ve daha az "basit" olduğu için daha az bilinirlik kazanmaya mahkum benzerleri.

Eminim bunlar gibi "n" tane daha örnek bulunabilir.

(Dipnot: Üretim Yönetiminde "Yalın üretim / 6 Sigma" tarzı kavramların bu kadar yoğun ilgi görmesi, bence buna dayanıyor. Artan karmaşıklık, beraberinde artan maliyet getiriyor. "Tedarik Zinciri Yönetimi" kavramının "Üretim Yönetimi" kavramının giderek yerini alıyor olmasını da, Sistem Düşüncesine yönelik artan ihtiyaçtan kaynaklandığını düşünüyorum.)

(Dipnot 2: Aklıma AIESEC'ten de iki örnek geldi:

  1. Bu dönemin [08/09]Uluslararası AIESEC Başkanı Juan'ın internet günlüğünün ismi: Building Success from Simplicity!
  2. Bizim TMU 07/08 sloganımız: "Simple Ways to Empower Talent" ;) )

1 Mart 2009 Pazar

Blogger'da görünüm problemi

Sevgili okuyucularım,

Son birkaç gündür blog'um bir garip görünüyor, farkındayım. En soldaki "widget"larım sayfanın en altına gitmiş durumda. Bu sorun anladığım kadarıyla sevgili hizmet sağlayıcımız Blogger'dan kaynaklanıyor. Son birkaç gündür bu durumu da mazeret bilerek tasarımda değişiklik yapmayı planlıyordum, ama Blogger Yardım Forumu'nda da görebileceğiniz gibi, Blogger üzerinde varsayılan şablonların dışında bir şablon yükleyemiyoruz bu aralar (böyle bir hata söz konusu). Şu an anladığım kadarıyla benim gibi madur olmuş n sayıda blogger var.

Nasıl çözüleceğini bilen varsa, bana mail atsın veya yorumlara yazsın lütfen.

26 Şubat 2009 Perşembe

Barack Obama, Ottawa'daki Türk'ü ziyaret edince / When Barack Obama visits the Turk in Ottawa

Birçoğunuzun bildiği gibi, Kanada'nın başkenti Ottawa'da yaşıyorum şu an.

Geçtiğimiz hafta, Barack Obama burayı ziyarete gelmiş. Beni görmek istediği haberi geldi, ama o aralar biraz rahatsız olduğum için buluşamadık. Onun yerine buradaki diğer Türk'lerle tanışabileceği mesajını ilettim kendisine. Sağolsun beni kırmadı. Hazır şehir merkezindeki Türk hediyelik eşya satan dükkana gelmiş iken, diğer etnik dükkanlara da uğramayı unutmamış.
Düşünceli adam vesselam.

-----------------

As many of you know, I currently live in Canada's Capital, Ottawa.

Last week,
Barack Obama came to visit here. I received his message that he wanted to see me, but we unfortunately couldn't make it as I was not feeling very well then. I recommended him to meet with other Turks here instead. He never turns me down. He also stopped by some other ethnic shops while he was visiting the Turkish souvenir shop.
Such a thoughtful guy.

22 Şubat 2009 Pazar

18 Şubat 2009 Çarşamba

Kebek Kış Festivali / Quebec Winter Festival

Bir önceki hafta sonu Quebec (Türkçe'si Kebek)'teydim.

Kısaca rotamız:
  • Cuma akşam Quebec için diğer 2 Brezilyalı stajyer'le yola çıkış. Laval Üniversitesi'ne varış ve diğer AIESEC'lilerle buluşma, tanışma.
  • Cuma akşam buz üstünde balık tutma (çizgi filmlerde gördüğümüz, donan nehir üzerinde daire şeklinde açılan bir delikten balık tutmanın, nispeten, modern yolu) ve gençlerle eğlence.
  • O gün tanışılan AIESEC'li bir arkadaşın evinde konaklama.
  • Cumartesi günü sabahtan başlayan şehir turu. Öğlen Kanada'ya özel Poutine yeme.
  • Quebec Kış Festival'ini gezme, eğlenme, aktivitelere katılma.
  • Cumartesi akşam Parade'i izleme -bizdeki ışıklı alaylar olur ya 29 Ekim'de fln, onun daha janjanlısı :P
  • Cumartesi gece bir pub'a gidip daha fazla AIESEC'liyle tanışma. Önceki gece kalınan evde kalma.
  • Pazar sabah bir AIESEC'li arkadaşın evinde kahvaltı. Arkasından Montreal'den gelen AIESEC'lilerin arabasına takılarak Montreal'e gitme :)
  • Akşam küçük bir "Eski Montreal" gezisi. Buz pateni yapma :)
  • Gece, tesadüf eseri kendini içinde bulduğun Nargile Kafe'de, Levent Yüksel ve Duman eşliğinde iki Brezilyalı'ya uygulamalı Türk Kültürü dersi verme. (şaka yapmıyorum :) ).
  • Pazartesi sabah hızlı bir Montreal Şehir Merkezi turundan sonra ayarlanılan carpool ile Ottawa'ya geri dönüş.
Fotoğraflar için sizi Facebook Fotoğraf Albümüme bekliyorum.

16 Şubat Pazartesi öğleden sonra Ottawa'ya döndüm. Hedefim biraz fazla mesai çalışmaktı (Pzt tatildi çünkü burada). Ama anca ev işlerimi bitirebildim; bulaşık çamaşır vs.. Ertesi gün uyandığımda da biraz boğazım ağrıyor gibiydi, o yüzden evden çalıştım. Günün ortasında patron beni zorla bilgisayarımı kapatmaya ve dinlenmeye ikna etti: "Şimdi o bilgisayarı kapatıyorsun ve doğruca yatağa gidip dinleniyorsun! Bak anneni araraım sonra!" şeklinde.

Şimdi iyiyim çok şükür. Benical, vitamin ve Advil yüklemesi işe yaradı. Aynı zamanda kendi üzerimde alternatif tedavi yöntemleri de denemeyi de ihmal etmedim tabii ki :P

----------
Hey everyone,

Today I don't feel like translating what I've written above :(
Basically it's the summary of my trip to Quebec & Montreal last weekend.
Good news is that all the photos on Facebook have English descriptions :)


Enjoy!

4 Şubat 2009 Çarşamba

"Kayıtlardaki sürpriz... Davos bandını yeniden izleyince"

Can Dündar, 4 gündür yazmak istedigim ama "Nasil biraraya getirsem?" dedigim her seyi yazmis.
İyi okumalar...

Kayıtlardaki sürpriz... Davos bandını yeniden izleyince
3 Şubat Salı 2009

Televizyonda tartışma programı yöneten biri olarak, farklı görüşten konuklara adil davranma zorunluluğunu ve ateşli bir tartışmada eşit süre ilkesine sadık kalmanın zorluğunu iyi biliyorum.
Bu gözle, Gazze oturumunu Davos’un resmi sitesinden bir kez daha, dikkatle izledim.

Gözlemlerimi aktarayım:

Planlı bir çıkıştı

1) Paneli Türkiye istemiş. Erdoğan’ın hem dünyaya hem de “içeriye” yönelik bir çıkışı önceden planladığı anlaşılıyor.
2) Oturumu, Dünya Ekonomik Forumu Başkanı Schwab’ın yönetmesi planlanmış. İki gün önce Ignatius adı ortaya çıkmış. Türkiye itiraz etmiş, ama üstelememiş. Erdoğan’ın ilk hatası, hakkaniyetinden emin olmadığı bir moderatörle yola çıkması...
3) İkinci hata; süre... Böyle netameli bir konu ve önemli konuklar için 1 saat, çok az...
4) Genelde âdet, konukları ilk turda kısa konuşturmak, ikinci turda birbirlerini yanıtlamaları için yeniden söz vermektir. Moderatör öyle yapmadı; ilk turda uzun konuşmalarına fırsat verdi; tartışmaya zaman bırakmadı.

Süre hesabı yanlış

5) Erdoğan, moderatörü haşlarken “Peres 25 dakika konuştu, ben 12 dakika konuştum” demişti.
Kronometreyle ölçtüm. Durum şu:
Ban Ki-moon 7 dakika 20 saniye konuşmuş.
Erdoğan 16 dakika konuşmuş.
Amr Musa 12 dakika 45 saniye konuşmuş.
Peres 21 dakika konuşmuş.
Yani Erdoğan kendi konuşma süresini olduğundan 4 dakika az, Peres’inkini ise olduğundan 4 dakika çok söylüyor.

8 tane “One minute”

6) Peres’in kendisini eleştiren diğer 3 konuşmacıya birden cevap vermeye çalıştığı düşünülürse bu süre adil sayılır.
7) Oturum tam 1 saatte tamamlanıyor. Moderatör, “Bu tartışma gece boyu sürebilir” diyerek kapatırken, Erdoğan söz isteyince, koluna dokunarak (evet, ilk o dokunuyor) engellemeye çalışıyor. Bunun üzerine Erdoğan da onun kolunu tutarak “one minute”lere başlıyor. Ve 8 kez (saydım; tam sekiz kez) “Bir dakika” diyerek söz istiyor.
8) Ama “1 dakika”da kalmıyor. 1.5 dakika konuşup önündeki kâğıtları açınca, moderatör “Süremiz doldu” diye uyarıyor. “Sözümü kesmeyin” diyor
Erdoğan ve 2 dakikayı buluyor. Ignatius’un eli o zaman omuza konuyor. Erdoğan bu kez ona patlıyor. Ve 3 dakika sonunda duruyor.

Tercümedeki eksik

9) Gelelim asıl sürprize:
Bandı İngilizce izleyince simültane tercümanın belki telaştan, belki diplomatik bir skandala engel olmak için bazı sert sözleri atladığı ya da dozunu düşürdüğü anlaşılıyor.
Mesela Erdoğan Peres’e, “Sesin yüksek çıkıyor. Sesinin çok yüksek çıkması bir suçluluk psikolojisiyledir” diyor. Çeviri şöyle:
“Çok güçlü bir sesiniz var. Belki de kendinizi biraz suçlu hissettiğinizden sesiniz güçlü çıkıyor.”
Erdoğan’ın “Siz insan öldürmeyi iyi bilirsiniz” sözü tercüme edilmemiş.
“Benim için Davos bitmiştir” sözü de...
Dolayısıyla, Peres ve Türkçe bilmeyen dünya, Erdoğan’ın diklenişini bizimle aynı dozda hissetmemiş.
10) Son bir gözlem:
Erdoğan paneli terk ederken Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa onu ayakta tebrik ediyor, sonra da peşinden gitmeye teşebbüs ediyor. Tam gidecekken BM Genel Sekreteri’nin “Gel otur” işaretiyle koltuğuna dönüyor.
Futboldaki gibi, bazı pozisyonlarda kimin kime faul yaptığı, hakemin nerede şaştığı, bandı başa sarıp yeniden izleyince daha iyi anlaşılıyor.

Kaynak: http://www.milliyet.com.tr//Yazar.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=1054861&AuthorID=75&Date=03.02.2009&b=Davos%20bandini%20yeniden%20izleyince...&a=Can%20Dundar